Firuze kelimesinin kökeni “piruze” tan gelir. Mutlu, sevinçli; uğurlu, talihli, bahtı açık, bahtiyâr; gâlip, muzaffer anlamını taşır. Araplar, İran bölgesini işgal edince ve Arapça’da “P” harfi olmadığı için, Piruze olmuş Firuze. Türkler önce İran’da karşılaşmış “pirûze” ile, sonra Araplar’dan öğrenmiş “fîrûze” demeyi.
Fîrûze İpek Yolu hinterlandında oldukça iyi bilinmesine ve itibarla kullanılmasına rağmen, uzun süre Avrupa’da önemli bir süs taşı / mücevher olarak kabul görmemiştir. 13. asırdan itibaren fîrûze Avrupa’da daha yaygın bir şekilde kullanılmaya başlamıştır. Avrupalı tüccarlar, Venedikliler, Cenevizliler, Fransızlar, Portekizliler, İspanyollar, ve diğerleri Nişâbûr fîrûzesini Anadolu’dan, Türkiyeli tüccarlarından satın almışlardır. Fransızlar fîrûzeyi “Türk Taşı” mânâsına gelen “Pierre Turquoise” olarak anar. Bu isimlendirme hemen hemen bütün batı dillerinde kabul görür, yayılır. 1950’lerden sonra Firuze kelimesi modasını yitirmeye başlar ve Firuze dünyada Turkuaz – Türk taşı olarak anılmaya başlar.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *