Gaziemir’de 2007 yılında tespit edilen ve “İzmir’in Çernobili” olarak anılan radyoaktif atık sahası, 17 yıldır temizlenmeyi bekliyor. Çevreye ve halk sağlığına ciddi tehdit oluşturan bu alan, son yıllarda alınan önlemlerin yetersizliği ve süreçteki belirsizliklerle yeniden gündemde. Çevre mühendisleri ve aktivistler, temizlik sürecinin şeffaf yürütülmediğini ve taşınan atıklarla ilgili ciddi soru işaretleri bulunduğunu dile getiriyor.
Şaibeli Taşımalar ve Eksik Önlemler
Gaziemir Belediye Başkanı Ünal Işık’ın açıklamalarına göre, sahadaki radyoaktif atıklar kamyonlarla Soma’daki bir çimento fabrikasına taşınarak yakılıyor. Ancak bu taşımaların yeterli güvenlik önlemleri alınmadan yapıldığı iddiası büyük tepki çekiyor. Basına yansıyan görüntülerde, taşımaların açık araçlarla gerçekleştirildiği görülüyor. Çevre Mühendisleri Odası, bu durumun ciddi çevresel riskler yaratabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor ve atıkların radyoaktif olup olmadığını sorguluyor.
Taşıma işlemleri sırasında çalışan işçilerin güvenliğinin sağlanıp sağlanmadığı ve kullanılan taşıma araçlarının uluslararası standartlara uygun olup olmadığı da belirsizliğini koruyor. Ayrıca, sahanın temizlenmesi sırasında gaz çıkışı nedeniyle çalışmalara ara verildiği belirtilmiş olsa da, çevre mühendisleri toz ve gaz kontrol önlemlerinin yetersiz olduğunu savunuyor.
Şeffaflık Talebi ve Çevresel Riskler
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, Çevre Bakanlığı ve ilgili kurumlara çağrıda bulunarak taşınan atıkların içeriği, taşınma koşulları ve yakılma sürecinde çevreye olan etkilerinin detaylı raporlarla kamuoyuna açıklanmasını talep etti. Atıkların radyoaktif olup olmadığının hangi yöntemlerle belirlendiği, taşınma sırasında kullanılan araçların uygunluğu ve çalışanların güvenliğinin nasıl sağlandığına dair sorular yanıt bekliyor.
Çevre mühendisleri, eksik veya yanlış yöntemlerle yapılan bir temizlik sürecinin, mevcut riskleri artırabileceği konusunda uyarıyor. Sahadan çıkan gazların atmosfere salınması, çevrede ciddi kirlilik sorunlarına yol açabilir. İzmir halkı, sağlıklı bir çevrede yaşamanın anayasal bir hak olduğunu vurgulayarak, yetkilileri sorumluluk almaya ve süreci şeffaf bir şekilde yönetmeye davet ediyor.